tolstoy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tolstoy etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Ocak 2015 Pazartesi

İTİRAFLARIM, Tolstoy

İTİRAFLARIM, Tolstoy
İTİRAFLARIM
Tolstoy
Tolstoy bu eserine, İtiraflarım, adını vermiş olsa da, bana göre, Dine (Tanrı'ya) Nasıl Geri Döndüm, şeklinde bir başlık daha uygun olurdu. Eğer bu bir itiraflar serisiyse, pek içten gelmedi bana. Biyografik bir durum pek yok ortada. Maksim Gorki'nin Çocukluğum, Ekmeğimi Kazanırken ve Benim Üniversitelerim üçlemesi ile kıyaslanmayacak ölçüde biyografiden çok uzak bir eser bu. Belki de eser demekten öte bir şey bu: Felsefi Özeleştiri, denilebilir mi?! Fakat işin içinde üstad Tolstoy olunca, insan yine de şöyle bir düşünüyor...

Kitapta ipe sapa gelmez şeylerden bahsedilmiyor elbette. Tolstoy'un hayatın içinde kendini kaybetmesi ve arayışı anlatılıyor. Kendisi sıkça intiharı düşünüyor olsa da, çoğu insan gibi buna cesaret edemiyor ve o, bunun için başka tanımlar getiriyor; intihar edememenin gerekçelerine... Tolstoy "hiççilik" ile başladığı yolculuğuna sonunda -bir çeşit mistik cümlelerle- hidayete ererek bitiriyor.

Dini, Tanrı'yı, Peygamber(leri), Varlığı, İnsanı ve çoğunlukla kendini sorgulayan bir yazı bu. Belki arada kendinizi de sorgularsınız bunu okurken. Mantıklı ve oldukça düşündürücü aforizmalara da rastlıyoruz.




31 Temmuz 2013 Çarşamba

SAVAŞ ve BARIŞ, Tolstoy

SAVAŞ ve BARIŞ, Lev Nikolayeviç Tolstoy
SAVAŞ ve BARIŞLev Nikolayeviç Tolstoy
Tolstoy'un muazzam bir eseri daha; Savaş ve Barış...

Özenerek ve yıllar süren bir çalışmanın ardından ortaya çıkmış bir eser; dünya klasiklerinin ilk sıralarında yer alan bir roman. Tolstoy, hem bir hikayeyi hem de Savaş ve Barış üstüne felsefi düşüncelerini bu kitapta toplamış. Tek başına bir roman olarak bakmak yanlış olacaktır. Tam olarak tarih kitabı da sayılmaz ancak bize Fransa-Rusya savaşı hakkında tarihi bilgiler de sunmaktadır.

Kitabın son bölümünü, itiraf ediyorum pas geçtim diyebilirim. Ya günümde değildim, ya da epey ağır geldi bu bölüm. Son kırk sayfayı pek okuduğum söylenemez. Son bölümde, Tolstoy Savaş hakkında düşüncelerini yazdığını gördüm.

Tahmin edeceğiniz gibi yine bu kitap için de, mutlaka okuyun, diyeceğim. Savaşta ve barışta insan halleri üstüne güzel bir roman. Turgut Özakman'ın üçlemesi de bir Savaş ve Barış sayılabilir ancak Özakman roman olarak azla açılmamış, daha çok tarihsel anlamda savaşın ve savaş sonrasının üstünde durmuştur.

Kitap beni çok yordu, bu yüzden kısa kesiyorum. Farkındayım, böyle bir eser için oldukça az yazdım ;)

Herkese iyi okumalar!

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

23 Temmuz 2013 Salı

ÜÇ ÖLÜM


Mevsimlerden güzdü. Büyük yolda iki araba tırısla koşturuyordu. Öndeki posta arabasında iki kadın oturmaktaydı: Biri zayıf, solgun yüzlü bir hanımefendi; ötekiyse parlak kırmızı yanaklı, gürbüz hizmetçisi. Hizmetçinin kısa kesilmiş, kuru saçları soluklaşmış şapkasının altından ikide bir dışarı kaçıyor; kızcağız delik eldivenli kızarık elleriyle rüzgarda uçuşan saçlarını ikide bir düzeltiyordu. Havlu atkısıyla örttüğü göğüsleri gençliğinin, sağlıklı oluşunun birer belirtisi gibiydi; canlı kara gözleri kah pencerenin ötesinde hızla geçen tarlalarda geziniyor, kah hanımına ürkek ürkek bakıyor, kah arabanın köşelerinde tasayla dolaşıyordu. Hanımefendinin file içinde arabanın tavanına asılmış şapkası burnuna değecekmiş gibi, bir ileri, bir geri gidip gidip geliyordu. Kızın dizlerinin üstünde bir köpek yavrusu vardı. Ayaklarını döşemede duran bir kutunun üstüne koymuştu; araba sarsıldıkça yayların çıkartığı gıcırtıyla camların şıngırtısına uygun olarak, zor işitilir bir sesle bu kutuyu tıkırdatıyordu.

18 Nisan 2013 Perşembe

ANNA KARENINA, Tolstoy

ANNA KARENINA, Tolstoy
ANNA KARENINA
Tolstoy
Lev Nikolayeviç TOLSTOY'un en iyi eserlerinden biri olarak dünya üzerinde haklı bir üne kavuşmuş romanı Anna Karenina'yı bir çırpıda okumak nasip olmadı maalesef. Tam bir aydır cebelleştim. Şu veya bu sebepten nedense 1060 sayfalık tek parça (yekpare) kitabı bitiremedim. Ama bu ders olsun, bir daha böyle yekpare olarak dünya klasikleri okumayacağım. Ciltler halinde olanı okumaya daha elverişliymiş onu anladım.

Roman'ın adı Anna Karenina olsa da, ben daha çok Levin Nasıl Tanrıya İnandı? diye bir isim verirdim bu kitaba. Bir aşk anlatılıyor gibi görünse de, hikaye aslında hayat meşgalleri; doğum, ölüm, evlilik, çocuklar, şehirler, köyler, köylüler, çiftlik gibi şeyleri anlatmaktadır. Yazarın kalitesini, okuduktan sonra hala zihninizde anlatılan yerleri görüyor olmanızdan anlıyorsunuz. Bana göre, şehir tasvirlerinden çok kırsal kesim tasvirleri daha başarılı. Öyle ki, gece vakti kırsal bir kesimde yaşanan bir anın tasviri hala gözlerimin önünde. Bu belki, yazarın kırsal kesime daha yakın ve sıcak baktığından olabilir.

Gerçek bir yazar ve gerçek bir roman nedir, sorusuna en iyi yanıtlardan biri, Anna Karenina olacaktır. Elbette daha bir çok yazar ve bir çok romanı da örnek verebiliriz.

Mukayeseler kitabı da denilebilir; Anna ile Kiti'nin evliliği; Levin ile Vronski'nin aşkları; şehir ile köy;  asilzadeler ile halk; inanan ile inanmayan... Yalnız bir tek okumada hemen yorum yapmak pek yanlış olacak. Bir kaç okuma ve hatta dost meclislerinde kritik yaparak, yorumlarama geçmek doğru olacaktır bu romanı. Ben alelacele tek okumamda yorum yapıyor olam bile ayıp kaçabilir. Eh artık ortalama bir okuyucun bu yorumuna da hoşgörüyle bakacağınızı umuyorum.

Ben kitap okuma sevdasına, daha çok araştırma-tarih-bilim konularıyla başlamıştım ilk zamanlar. Ancak geçen zaman da anladım ki, bazı kavramları, tarihleri, kişilikleri ve edebi yaklaşımları; doğrusu felsefi yaklaşımları bilmeden hiçbir şeyi anlayamayacağımı anladım.  Daha güncel romanlarla başladım ancak, eveeliyatını bilmeden edebiyatın, güncel romanların da kıymetini tartamadığımı gördüm. Dolayısıyle, klasik romanlar denilen yerli ve yabancı yazarlara yöneldim. Hedefim, en azından bilinen yerli ve yabancı klasik romanların tümünü okumak. İşte bu sürecin ardından, Böyle Buurdu Zerdüş gibi kitapları okumak ama anlayarak okumak mümkün olacağına inanıyorm. Geçmişte sadece okuduğum ama kesinlikle anlamadığım, üç-beş kitap var... Biri sizi eğitmediyse, siz kendinizi eğitin!

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


27 Ocak 2013 Pazar

SIVASTOPOL AĞUSTOS 1855, Tolstoy

SIVASTOPOL AĞUSTOS 1855, Tolstoy
SIVASTOPOL AĞUSTOS 1855
Tolstoy
Tolstoy'un yazdığı, Sivastopol hikayelerinin üçüncü kitabı bu. Bunu bilmediğimden maalesef sonuncudan başlamış oldum.

1855 Ağustos ayında, yaralandığı için hastaneye kaldırılan, büyük kardeş Kozeltsov, aslında tam olarak iyileşmemiş olduğu halde, birliğine gitmek üzere yol çıkar. Yolda sora sora, gitmektedir. Bir yandanda aklında, küçük kardeşi Volodya vardır. Acaba onunla karşılaşabilecek miyim?, diye kendine sorar. Sivastopol'a varmadan bir önceki durakta, küçük kardeşi Volodya ile karşılaşır ve birlikte yola koyulurlar.

Bu kitapta, savaş ve insanlar üstündeki etkisi irdeleniyor. Kiminin korktuğunu ve hayatta kalmanın ne hoş olacağını; kiminin korktuğu halde geri gitmenin vereceği ağır yükün; kimimin de deliliğin etkisiyle şarapnel parçalarının altında gezintiye çıktığını, anlatmaktadır, yazar Tolstoy. Elbette her savaşta olduğu gibi, acılarla bitiyor kitap. Geri çekilmenin verdiği acı ve ağır ruh hali, kitabın son bölümünde insanın içine işlercesine anlatılıyor.

 * Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


24 Eylül 2012 Pazartesi

KAZAKLAR, Tolstoy

KAZAKLAR, Tolstoy
KAZAKLAR
Tolstoy
Olenin, şehrin hengamesi içerisinde; sosyal yaşamın çöküntüsünün eşiğine gelmiş bir astsubaydır. Hızlı ve lüks içerisinde yaşanan hayat ve ardından gelen borçlar, Olenin'i oldukça bunaltmaktadır. Kaçmak, kurtuluş gibi gelir. Aldığı askeri görev nedeniyle, Kafkas'lara giderek, tüm bu karmaşadan kurtulup, en kısa sürede borçlarını ödeyecek duruma gelemeyi ümit eder. Ve yolculuk başlar...

"Uzun bir yolculuğa çıkan bir insanın, ilk iki, üç istasyona kadar hayalinde hep ayrıldığı yerler yer alır; daha sonra, birdenbire, yolda geçirilen bir gecenin sabahında, düşünceleri gideceği yere odaklanır, artık gideceği yerle ilgili hayaller kurmaya başlar"

18 Nisan 2012 Çarşamba

HACI MURAT, Tolstoy

Hacı Murat Lev Tolstoy
Hacı Murat
Lev Tolstoy
Ülen dedim n'oluyor. Kitapçıda bu kitabı görünce, babamın da bana "vayyy hacı Murat" diye seslenişi aklıma geldi. Yemin ederim, sadece HACI MURAT yazıyor diye kitabı almıştım. O dönem hiç de kitap okuyacak halde değildim. "Kimmiş bu HACI MURAT" dedim ve sayfaları okumaya başladım..

Hacı Murat'ın filmi bile varmış :) Tahmin edin kim oynamış başrollerinde. Elbette, 1967 senesinde Cüneyt Arkın oynamış. Ama öncesinde İtalyan'ların 1959'da  çektiği ve başrollerinde Steve Reeves'in oynadığı bir film var. Türkiye'deki ilk filmden sonra HACI MURAT GELİYOR (Cüneyt Arkın, 1968) ve 1972'de HACI MURAT'ın İNTİKAMI (Tamer Yiğit) filmleri çevrilmiş. Valla çocukken çok filme giderdim ama bu filmleri hiç hatırlamıyorum. Demek benim dönemlerimde bu filmi göstermemişler. Belki de ben 80'lerin çocuğu olduğumdan, böylesi isyankar filmleri pek göstermiyorlardı. Neme lazım dağa felan çıkabilirdik. ;)