tiyatro etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tiyatro etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Ağustos 2013 Pazar

HAMLET, William Shakespeare

HAMLET, William Shakespeare
HAMLET
William Shakespeare
William Shakespeare'in okuduğum ilk eseridir. Piyes olarak okuduğum üçüncü eserdir. Hatta dört diyebiliriz, çocukken Ferhan Şensoy'un bir piyesini okumuştum. Dayım tiyatro çıkışında, piyesin kitabını alıp bize getirmişti. Evet, dört piyes okumuşluğum var. :)

İşbankası yayınlarından Hasan Âli Yücel serisinden bir kitap bu. Çevirmen Sabahattin Eyüpoğlu. Kitabın sonunda, Eyüpoğlu, çap-pat İngilizce bildiğini itiraf ediyor. Ama buna rağmen, Fransızca basımlardan ve diğer Türk çevirmenlerin (örn. Halide Edip Adıvar) kitaplarından yararlanarak yeniden kaleme almış. Çok ısrar etmişler, çeviri yapması için. Anlaşılacağı üzere, Hamlet'in diğer çevirilerini de okumakta fayda var. Çünkü eser sahibi, şiir formatında yazmış piyesi. Ve her çevirmen bunları farklı çevirebilir. Bir de Türkçe kafiyeye uydurma zorunluluğu da düşünülürse, zor bir tercüme diyebiliriz.

TV'de film olarak izleme şansım oldu bu oyunun. Ancak tiyatroda izleme fırsatım hiç olmadı. Hoş tiyatroya gitmeyi alışkanlık etmiş biri de değilim. Bunu aşmam gerek, daha sık tiyatroya gitmeliyim. Mesela, en azından sene de bir defa gitmekte fayda var. Şuan sekiz senede bir periyodunda :)

Piyesin içeriği hakkında yazmak ya da yazmamak; ve hatta yazamamak; herkes zaten şu ya da bu şekilde konuyu biliyor, bir de ben yazsam n'olacak, yazmasam n'olacak; işte tüm mesele bu!..

Okuması kolay, çeviride kusur yok. Bir çırpıda bitirilecek bir eser. Arada dalgınlıkla yüksek sesle okuyor insan, sanki piyeste bir oyuncuymuşcasına.

Not: Bu eser aile piyesidir, içinde erotik şeyler yok. Merdivenlerden tek tek çıkıyorlar ve kızlı-erkekli sahneler hemen hiç yok. Aslında şimdi düşündüm de, merdiven bile yok. :)

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.

9 Aralık 2012 Pazar

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal

ZAVALLI ÇOCUK, Namık Kemal
ZAVALLI ÇOCUK
Namık Kemal
Romeo & Juliet tadında bir piyes. Birbirine ancak ölüm ile kavuşabilen iki gencin, kısa öyküsü. Bu günün gözüyle değil, o günlerin Osmanlı'sı gözüyle bakmamız gereken bir eser. Birçoklarımız için oldukça basit bir kurguya sahip gelebilir. Kullanılan dilin şiirselliği ve kışkırtıcılığı ile birlikte, yaşananların birer ders niteliğinde olduğu gerçektir. O günlerin Osmanlı'sına; çocuklarınızı sevmedikleri ile evlendirmeyin, diyebilmiştir Namık Kemal.

Bu tür piyesleri okumak, elbette, seyretmek kadar etkileyici değil. Böylesi eserleri mutlaka bir tiyatroda izlemek gerek.

8 Aralık 2012 Cumartesi

VATAN YAHUT SİLİSTRE, Namık Kemal

VATAN YAHUT SİLİSTRE, Namık Kemal
VATAN YAHUT SİLİSTRE
Namık Kemal
İlk olarak VATAN adıyle sahnelen bu piyes, Namık Kemal'in yaşarken izlediği tek oyundur. Bu piyes ilk (1 Nisan 1873, Gedikpaşa Tiyatrosunda Güllü Agop tarafından) sahnelendiği zaman, etkisinde kalan halk ayaklanmış ve dolayısıyle Namık Kemal'e sürgün (Magusa) yolu görünmüştür. Daha sonraları uygulanan yasak ve sansür nedeniyle SİLİSTRE adıyla sahnelenmiştir. Eh, bunları anonim yerlerden okudum ve sizinle paylaşmak istedim.

Genel olarak bakıldığında, basit bir eser görünümündedir. Ben de böyle bir piyes yazabilirim diyebilirsiniz. Çok da uzun uzun oynanacak bir oyun olmasa gerek. Ancak elde ettiğim bilgilere göre, bir çok dile akabinde çevrilmiş ve çok ilgi görmüştür. Daha sonraları, hevesle, bir çok yazar da tiyatro eseri kaleme almıştır. Bu bakımdan bile, Namık Kemal'in katkısı büyüktür.

Goethe'nin Faust'undan sonra, Namık Kemal'in Vatan Yahut Silistre'si benim için kolay okunan ve anlaşılan bir eser durumundadır. Tirat denilen uzun konuşmaların da yer aldığı ve günlük konuşma tarzının aksine, abartılı vurgulu söylemler içeren bu eseri okumanızı dilerim. Konusunu anlatmak istemiyorum. Zaten bir çırpıda okuyacaksınız. Herkesin okuması gereken klasik bir eserdir.

* Diğer kitap yorumları için tıklayınız.


20 Eylül 2012 Perşembe

FAUST, Goethe

FAUST, Goethe
FAUST
Goethe
Zor ve ilginç bir kitap! Yazar, Johann Wolfgang Goethe, bu kitabı neredeyse altmış yılda tamamlamış. Evet bildiğiniz 60 yıl...

Peki, bu süreye değmiş mi? Emin olun, şahsi fikrim -ki mevcut Türkçe çevrisiyle konuşuyorum- hiç yazmasa da olurmuş. Ancak, yine de haksızlık yapmış olmamak için boku, tercümeye ve kendime atmak istiyorum. Kitabı okuduktan sonra yaptğıım minik bir araştırma neticesinde; bu denli haksızlık yapmanın doğru olmayacağını gördüm.

4 Eylül 2011 Pazar

Sevilesi kedi -1-

- Sen kedi mi olmak istiyorsun? Kedi gibi sevilmek, sobanın yanında kıvrılmak mı istiyorsun? Öyle masum masum oturmuşsun buraya.
- Evet bayım, kedi gibi sevilmek istiyorum. Yoruldum artık.
- Kim yordu seni böyle?
- Hayat yordu bayım, hayat. Çetin geçti yıllar, üzerimde ağır izler bıraktı.
- Hala sızın var mı? Acıyor mu?
- Çook, ağlıyorum geceleri. Yıpranmaktan nasırlanmış ellerimle yüzümü saklıyorum. Ne ellerim ne de kalbim yumuşadı onca ağlamama.
- Adın ne senin?
- Kedi deyin bana bayım, kedi!
- Peki, öyle olsun. Kedicik! Buralarda mı yaşıyorsun?
- Burada çok yaşayanlar var. Ben sadece kalan artık yaşamlarda, yaşatıyorum kendimi. Onca güzel binanın altına ezilmiş, işte şu dört duvar arasında yaşıyorum.
- Ama sen bu saatte ve dışardasın, evine gitsene. Hem dört duvarda olsa bir evin var, ne mutlu sana. Hiç evi olmayanları bir düşünsene.
- Ev var, dört de duvarı var. Ben evde olsam da, ev ben de olmadıktan sonra ne fayda.
- Derin sözler bunlar.
- "derin olan kuyu değil, kısa olan iptir" dermişim.
- Dersen, ambiyansı bozarsın. Deme!
- Sağol ya, bir güldürmedin beni.
- Hay Allah. Kusura bakma. Sadece şaştım bir an. Beklemediğim bir espriydi.
- Anlıyorum bayım, beklediğiniz var. Tutmayayım sizi. İyi geceler.
- Dur deli kedicik, dur. Nereye böyle.
- "Evine git" dedin, evime gideceğim.
- Sana eşlik edeyim.
- Teşekkürler, ancak hiç gerek yok. Hem gecenin bu saatinde bu ilgi nedir böyle. Korkutuyorsunuz beni.
- Ben mi, benden mi? Gecenin bir saati kaldırımda yalnız başına oturmaktan kormadın da benim ilgim mi ürküttü kediciği.
- Anlamsız geldi sadece, pek ilgi gösterilecek biri olduğumu düşünmüyorum.
- Bilmem, öyle icap etti. Seni öyle masum bir şekilde oturduğunu görünce, konuşasım geldi.
- Teşekkürler, ben gideyim artık. Yarın işler var.
- Öyle mi, nerede çalışıyorsun?
- Bir firmada.
- Ne yapıyorsun o firmada?
- Getir götür işleri.
- Hımmm, memnun musun işinden?
- Memnun olmasam ne olur ki? İş, işte!
- Haklısın. Sıfırdan büyük her türlü gelir, gelirdir. Değil mi?
- Öyle.
- Geldik sanırım, evin burası olsa gerek. Dört duvar.
- Evet, evet. Tas tamına dört duvar. Şükür ki, üstünde bir de çatısı var.
- Şükür.
- Bayım, sizin adınız nedir?
- Kamaşullah dermişim.
- Yaaa, demek espride yapabiliyorsunuz.
- Pardon, affet lütfen. Birden dilimin ucuna geldi işte. Severim espriyi ama bu olmadı değil mi?
- Ambiyansa uymadı.
- Evet, olmadı. Adım ne olsun isterdin?
- Hıh, bana ne, ne olursa olsun. İsim işte.
- Bilmem belki, kediciğin bana bir isim vermesi gerekir diye düşündüm.
- Ne zamandır, sahiplere isim takılır oldu.
- Sahip?
- Eee ben kedicik isem, sen de sahibimsin.
- Sahibin miyim? Ben sadece kedi gibi masum duruşundan ötürü kedicik dedim. Üstelik, sen dedin, adım Kedi diye. Ben demedim.
- Tamam, tamam kıvranma. Dedim işte. Yoruldum ve artık kedi gibi köşemde olmak istiyorum.
- Oooo her yorulan kedi olacaksa, ciğere paha biçilmez desene.
- Ciğer sevmem.
- Ben severim.
- Afiyet olsun. Az ye biraz.
- Sağol
- Sen de sağol. Hadi git, içeri gireceğim ben, isimsiz bay!
- Peki kedicik. Yarın buralardan geçersem, seni yine görebilecek miyim?
- Nasıl baktığına bağlı. Görebilme ihtimalin var.
- Öyle olsun, iyi geceler.
- İyi geceler.