11 Ocak 2014 Cumartesi

Kadına...

Doğrusunu söylemek gerekseydi, seni tanımayı değil sadece sana sahip olmayı isterim, derdim. Onun nerede doğduğu, geçmişte neler yaşadığı, ne renk sevdiği, hiç önemli değil benim için. Sadece onunla yarattığım an'ın bana getirdikleriyle dolduracağım cesaretimi -ki bu cesaret ile sırtlanacağım yüklerimi düşünürüm; onu, ondan doğacak çocuklarımı -ve varsa ondan önce tüm sahip olduklarımı; ödülüm olarak, bir daha, bir daha yaşayabileyim diye bu ateşli anları. Bir döngü bu aslında, en çok kadının -ve varsa kadınlarımın- yararına.

Sözün kısası, aleni olmak tehlikeli olacaktı; istediğimden vazgeçmek, ona sarılamamak ve yüklerimin altında ezilmek. Bu yüzden gizlerim ya niyetimi; çiçeklerde, çikolatalarda, mum ışığında yenilen yemeklerde; onu dinliyormuş gibi görünmelerimde; ateşini arttırsın diye verdiğim hediyelerde:

İşte bunlar benim, yani erkeklerin biricik benciliği için değil, kadının yüzlerce bencilliğine yeter olsun diye. Ey kadın! Beter olsun istemiyorsan, sorgulama, ver ateşini, yaksın isterse kendini; küllerinden doğan, bak gör nasıl da sana yetecek, senin geçmişin ile geleceğin arasında yaşayan, an'larda çoşan bu erkek...

Pekâlâ, bu çok mu âdice?

Değil, inan değil! Bu erkek, sadece bir erkek: Yüklenmekten kıvanç duyan, yüklerinin altında ezilmekten gururlanan, senin ateşinde kavrulan, terleyip üstüne yığılan, senin içine akıttığı dölleriyle büyüyen karnına hayran olan, karnını doyurmandan mutlu olan, doğuracağın çocuğundan da çocuk olan bir adam bu...

Ey kendini fahişeyle kıyaslayan kadın!

Bir fahişeyle yaşanabilecek anı, misli mislini ödeyip, seni yatakta sarıp sarmalayacak duruma getiren erkekten hiç mi kıvaç duymazsın? Niyeti yalnızca bu muydu? Aptal derim ben o erkeğe, şayet niyeti sadece kadını yatağa atmak ise. Kıvanç duy kadın, kıvanç!.. Harcanan her kuruşa değersin sen. Değmeseydin eğer, çok daha azına, senden güzeli âmade olmayacak mıydı, erkeğine? En güzeli değilsin belki sen! Ah o kahpe düşüncelerinden sıyrılıp, kendini küçük düşürmesen; ve bir fahişenin kazancıyla, senin kaybettiğini zanetiklerinle bir tutmasan kendini: Sadece o değil, sen de istiyorsun diye sevişilebileceğini bir öğrensen; tecavüze yeltenmeksizin, sadece bir zevk uğruna...

Bak kadın, erkek sevmez fahişeleri, ne kadar ucuz olursa olsun. O'nun kendi istemez fahişelerle yatmayı, kendi çıkmaza düşer de aç kalır içinde, işte o zaman duygularını yansıtır ister istemez ben'ine; ben'i çareyi iletir kendine: Hadi git bir fahişeye... Ve erkek gider; mutlu olan ben'idir, asla kendi değildir: Kirlenmiştir kendi...

Sen, sana bir kuru ekmeği getirmekten acizi dışlayan kadın: Ey vefasız!

Yatağına almaktan tiksinen, toplum önünde onu küçümseyen, onun nezaketinden faydalanan, onun zevklerine burun kıvıran... Dinle beni kadın! Bu bir sövgü değil sana; gelecekte bana ileteceğin bir övgü olacak, dinlersen sözlerimi sonuna kadar.

Anlatmadım mı sana yukarıdaki döngüyü; bak bir daha oku, nasıl kazanılırmış bir övgü. İlk başlatan sen olmalısın bu döngüyü, yoksa ezdiğin erkek acımaz, eder sana her türlü sövgüyü. Cesaret edemeyecek misin? Uzak dur öyleyse; ne onu ez, ne de onurunu...

Sanma ki erkek üstündür senden; denklik vardır: Bir bütünü oluşturur, birbirinizdeki eksikler. İhtiyaçlar vardır; onun sende, senin onda bulabileceğiniz.

Kadın sanma ki sana düşmanlık ediyor bu satırlarım. Biliyorum, bir çok erkek de okuyacak bu satırları; ağızlarından salyalar akanlar da, kadın nedir sorusuna en doğru cevap verenler de. Kadını bilen erkeğe ne diyeceğiz? Deme bir şey, sevebiliyorsan sev; döngüyü başlat -ki dönsün: Böylece hem yaşa hem de yaşat; ikinizin de ihtiyacı var buna.

Ey, salyalı köpeği yetiştiren, kızını fahişeliğe öykündüren, kahpe!

Şikayet mi ediyorsun erkeğinden? Öyleyse nedir çocuklarına verdiğin bu öğütler:

Kızına, oran güzel, buran güzel deyip, gizli gizli fahişeliğe özendirip, fiyat biçmeler; oğluna, elinin kiridir aferin, demeler; intikam mı bu şimdi? Hayır, hayır bu bir intikam olamaz! Bu düpedüz kahpelik!

Ey mutlu olmayı hak edenler: Kadınlar ve erkekler!

Bakın yukarıda anlattım, çok kötüdür bu kahpeler. Onun oğlu ya da kızı, ya bir gün denk düşerse, senin kızına ya da oğluna! Ya da gelecekte doğuracak olanlarına. Düşündün mü felaketi? Ey kahpelikten sakınan kadın; vakit varken el koy: Eğitin o kahpeyi, görürseniz şayet; yüksünmeyin, yük edin kendinize; erkeğiniz kıvanç duyarken yükleriyle, sen ilgilen onunla, çocuklarının hatırına...

Kadın, söylenecek çok şey olsa da, son sözüm olsun bu sana!

Terk edildiğinde, vaktiyle vererek yitirdiklerine ağlaman boşa; oysa vererek, bu hayatı bir müddet de olsa sürdürülebilir kılman, seni yüceltmeli. Pişiyoruz her tek edilişimizde ve terk ettiğimizde. Terk edilişlerde şükretmeyi de bilmeli, tıpkı benim gibi: Şükürler olsun beni terk edenlere ve terk ettiklerime...

Murat Dicle
11.01.2014

Hiç yorum yok: